Harekete kimse mâni olamaz

Murat KARAKÜTÜK
Toprağın toprağa dönüşünden bu yana 52 sene geçmiş. Veysel’i en iyi sözü bilir: “Veysel yoktan geldim, yok olup geçtim” demiştir.
Diyelim ki: “Veysel günler geçti, senden geçmek olmadı…”
Bu yıl Âşık Veysel’in aramızdan ayrılışının 52’nci yılı. Cumhuriyet döneminde üzerine en fazla yayın yapılan şairlerin başında gösteriliyor Âşık Veysel. Adına müzeler var, iki göz odası bile ziyaretgâh. 15 Haziran’da Sivas’ta açılan ‘Âşık Veysel Şatıroğlu ve Yöresel Müzik Aletleri Müzesi’ mutlaka gezilmeli.
Erkan Doğanay’ın kürasyonuyla, dezavantajlı insanların ziyaretine uygun olarak dizayn edilmiş bu modern müze. Veysel’in torunu Nazender Süzer Gökçe ve eşi Gürsel Gökçe’nin koleksiyonları 400 metrekarelik müzede yer alıyor. Değerli envanterler barındıran, aileden kalan evrakı metrukenin de sergilendiği, ücretsiz gezilebilecek bir başlangıç olabilir. Ama esas buralara gelip buralardan taşarak tabiata varmalıdır. Zira bir etnoloğun tanımı öylesine doğru ki: “Halk şiirinin tümülüsüdür” demişti bu düşünür için. En kapsayıcı yanı âşık oluştan aşk oluşa varışıdır Veysel’in. Âşıklık bir makamdır, ten kafesinden uçuncaya değin sürer ve dertten doğar. Her şey değişir, dert kalır. Sanat da marazdan doğar ve Âşık Veysel bunun en güzel örneklerindendir. Güzelden kastımsa hasıdır estetiğin; biçimle içeriğin yani özü gereği çelişkinin birlikte yeni bir safhaya erişmesidir. Neye âşıktı peki Veysel? Tabiata. Tabiat nedir? Dışımızdaki canlı-cansız doğa. Bu bağlamda Veysel’in hakikati aslında her şeyin özüdür, sebebidir çünkü yaratıcı bir boşlukta, istenirse dünyanın gülle kaplanabileceğini ispat etmektedir hâlâ. Bir boşluktur onun gözündeki, ona dair görünürdeki manzara da öyledir. Bozkırın, o eski dünyanın tüm sefaletinin ortasında çiçek hastalığı yüzünden 7 yaşında görme yetisini kaybeden bir bahtı karaya bakıyordu dışarıdakiler. Gerçeklik algısı böyleydi çünkü. Halbuki bu büyük zorluklarla yetinme kolaylığına boyun eğmeyen bir yaşamın üretimidir âşığın tüm şahs-ı manevisi. 1969’daki TRT röportajında: “Eğer gözlerim olsaydı toprağı göremeyecektim, kıymetini bilmeyecektim, çiğneyip geçecektim” der. Varlık, yoklukta kurulur, bırakılırsa boşluk, o kara düzen; ezber olur. Veysel sazıyla, aşk(ınlığ)ıyla berkitir. “Harekete kimse mâni olamaz” der, her şeyin en çok da düşüncenin akmada olduğunu duyumsamaktadır.
Şayet dünya güzel olsaydı güzellik de olmayacaktı. Güzeli çoğaltmanın, düzenin yerine yenisini koymanın yolunu ‘gündüz gece’ döşemiştir Âşık Veysel. Güzelliğin on par etmeyeceğini, her şeyin bakışla var olduğunu bilmiştir. Bundandır ki onun varlık derdini dert çeken anlar. Dert, sanatın dolayısıyla da hayatta kalıcı olanı yaratan gerçeklik algısının, uyuşmazlığın özünden çıkmadır, belirtisidir. Veysel, çelişkinin özünü ortaya nitelikli şekilde koyabilendir. İnsanlık için de hâlâ bir lütuf ve potansiyeldir. Aşk ile geçen ömründe şathiyeden türküye, politik olandan tasavvuf felsefesine değin pek çok eser ortaya koymuş, bir tarihin bunalımlarını, geçişlerini de göstermiştir. Veysel okuyup dinlemeli ve onunla birlikte yeni arklara akmalıdır.
“Biz türkülerimizi daima artan bir heyecan ile söyleriz. Bizi yıldıran, usandıran şey, halkın alakasızlığıdır. Halk alaka duyduktan, bizi can-ü gönülden dinledikten sonra biz daha çok taşar ve coşarız.”
Âşık Veysel Şatıroğlu
BirGün