Dil Seçin

Turkish

Down Icon

Ülke Seçin

Turkey

Down Icon

ORBI'den açgözlülük çağına sanatsal bir itiraz

ORBI'den açgözlülük çağına sanatsal bir itiraz

Sümeyra GÜMRAH TELTİK

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda bugün müzikseverlerle buluşacak olan ORBI, görünmeyeni duyulur kılmak için sahnede. Fagot, kontrbas, Hammond org ve davuldan oluşan ORBI, 'Arka Plandaki Enstrümanların Salınımlı İntikamı' anlamına geliyor.

Onlar klasik eğitimli dört müzisyen; ama meseleleri yalnızca notalarla sınırlı değil. Sınır çizmek yerine sınırları sorguluyor, arka planda bırakılmış enstrümanları merkeze taşıyorlar. Klasik müzikle rock’ı, doğaçlamayla yapıyı, estetikle politik duruşu bir araya getiren ORBI, bugün İstanbul’da olacak. CRR Konser Salonu’ndaki konser öncesinde, müziğe ve dünyaya dair sorularımızı yanıtladılar.

ORBI’nin açılımı Arka Plandaki Enstrümanların Salınımlı İntikamı. Bu ismin hikayesi ne?

Bram van Sambeek: Bu isim hem ironik hem de oldukça açıklayıcı. Klasik orkestralarda fagot, kontrbas ya da perküsyon gibi enstrümanlar genellikle arka planda konumlanır; temel yapıyı taşırlar ama pek öne çıkmazlar. Biz tam da bu "arka plan" kavramını tersine çevirmek istedik. İsmin içindeki “intikam” kelimesi elbette gerçek bir öfkeye değil, görünmeyenin görünür hâle gelmesine dair sanatsal bir itiraza işaret ediyor.

“Salınımlı” (oscillating) kısmı ise hem ses dalgalarına hem de müziğimizin türler arasında gidip gelen doğasına bir gönderme. Biz sadece sahneye çıkmıyoruz; aynı zamanda klasik müzik kalıplarını, solo enstrüman algısını, hatta konser formunu da sorguluyoruz. Bu isim, bizim müziğimiz gibi: hem ciddi hem eğlenceli, hem teknik hem sezgisel. Kendi sesine sahip çıkan tüm “arka plan enstrümanları”na bir selam gibi düşünebilirsiniz.

Klasik eğitimli dört müzisyenin oda rock adını verdiğiniz bu yapı içinde sahneye çıkması, nasıl bir dönüşüm anına denk geldi?

Bram van Sambeek: Bu grup, yıllar içinde klasik repertuvarda çoğunlukla “arka plan” işleviyle anılan enstrümanlarımızı sahnenin merkezine taşımak isteğimizden doğdu. Rick’le birlikte bir bluessolosu çalmaya kalktığımızda -Danny Gatton’ın HarlemNocturne’ü- fagotla glissando, çatlak ses gibi klasik müzikte tabu sayılan teknikleri denedik. Dinleyicilerden "Ne kadar iyi bir caz kemancısı bu?" gibi tepkiler almak, bizim için bir tür teyitti: Evet, bu sesler başka şekillerde de duyulabilir.

Başlangıçta bir yaylı çalgılar dörtlüsüyle yola çıkmıştık ama aradığımız o “hamlık” eksikti. Rock'ın enerjisini hissettiren, tınıyı başka bir noktaya taşıyacak yeni sesler ararken Sven ve Marijn’le buluştuk. Dört enstrüman, dört ayrı geçmiş ama ortak bir niyet: sessiz olanı duyulur kılmak.

Farklı müzikal dünyalar arasında geçiş yaparken sahnede ortaya çıkan dili nasıl tanımlıyorsunuz? Müziğiniz için “crossover” kavramı hâlâ geçerli mi?

Bram van Sambeek: "Crossover" kavramı kulağa havalı gelse de, bizim yaptığımız şeyi tam karşılamıyor. Çünkü biz sadece türleri birleştirmiyoruz; onlardan yola çıkarak bambaşka bir ifade biçimi kuruyoruz. Türler arasında geçiş bizim için teknik bir mesele değil, anlatısal bir keşif alanı. Mahler’den The Doors’a uzanırken ya da Radiohead’i Prokofiev’le yan yana getirirken dikkat ettiğimiz şey, bu eserlerin altında yatan ortak temaları –ölüm, açgözlülük, dönüşüm– sahnede hissedilir kılmak.

Sahnedeki müzikal dilimiz de bu yaklaşımı yansıtıyor: Rick, Unsustainable parçasında kontrbasla bozulmuş bir robot sesi üretmeye çalışırken, Marijn Fight Fire with Fire için yağ varilinden endüstriyel bir tını çıkarıyor. Sven Hammond orgda neredeyse bir koro etkisi yaratıyor, Bram ise Robert Plant’in vokaline yaklaşmak için growl teknikleriyle ses arayışına giriyor. Klasik disiplinin titizliğiyle, rock’ın sezgisel enerjisi arasında bir ifade alanı açıyoruz. Bu müzik, tanımlanmaktan çok yaşanıyor.

ORBI'deki müzikal birlikteliği tarif eder misiniz?

Marijn Korff de Gidts: Bizim için bu, dört ayrı karakterin ortak bir hikâyeyi farklı dillerde anlatması gibi. Her bir enstrümanın geçmişi, sesi ve kültürel hafızası var. Onlarla çalışmak, sadece çalmak değil; onları dinlemek, anlamaya çalışmak ve bazen sadece yol açmak demek. Enstrümanlara birer araç gibi değil, masaya eşit oturan katılımcılar gibi yaklaşıyoruz.

Sahnede ortaya çıkan şey ise türlerin ötesine geçen bir alan. Katı biçimlerin kırıldığı, doğaçlamanın yapı ile iç içe geçtiği bir zemin. Tanıdık melodilerin arkasından beklenmedik dokunuşlar çıkıyor. O yüzden izleyiciye bir performans sunmaktan ziyade, onu içine alacak bir atmosfer kurmak istiyoruz. Belki tam olarak tanımlanamayacak bir alan; ama herkesin bir şekilde kendini ait hissedebileceği bir ses dokusu.

Bugün solo çalgı kavramı hâlâ belli başlı enstrümanlarla mı sınırlanıyor?

Bram van Sambeek: Ne yazık ki evet. Bugün bile solo denildiğinde ilk akla gelenler çoğunlukla piyano, keman ya da insan sesi oluyor. Oysa fagot, kontrbas, Hammond org gibi enstrümanların da çok güçlü bir anlatım potansiyeli var. Biz bu algıya hem hafifçe gülümseyen ama aynı zamanda doğrudan soran bir yerden yaklaştık. Grup adımızın taşıdığı ironi de zaten buradan geliyor: The Oscillating Revenge of the Background Instruments.

Ama mesele sadece bir itiraz değil; aynı zamanda bir çağrı. Bestecilere, programcılara, müzisyenlere “arka planda bırakılan enstrümanlara alan açın” çağsısı. Biz ORBI ile yalnızca sahnenin merkezine çıkmak değil, eşlik etmenin inceliğini de görünür kılmak istedik. Bazen sesi bastırılmış olanı öne çıkarmak, yalnızca gürültüyü değil anlamı da dönüştürmenin bir yolu. Biz de bu dönüşümün parçası olmayı seçiyoruz.

Programınızın başlığı “Açgözlülük Çağı". Karanlık bir dünya algısıyla hissettirmek istediğiniz ne?

Bram van Sambeek: "Açgözlülük Çağı" başlığını, insanlığın doğayla kurduğu ilişkiyi sorgulayan bir çerçeve olarak belirledik. Bu sadece bireysel bir zaaf değil, sistemsel bir kriz. 2024 boyunca gezegeni tehdit eden felaketlerin ciddiyetini göz ardı eden tutumlar karşısında, sanatın sessiz ama etkili bir uyarı işlevi görebileceğine inandık.

Programdaki pek çok eser ilk anda melankolik ya da hüzünlü gibi algılansa da, biz bu duyguları bastırmak yerine yüzeye çıkarmayı önemsiyoruz. Sözsüz müzikle çalışmak, doğrudan söylemektense sezgisel bir iletişim kurmamıza olanak tanıyor. Dinleyicinin güzellik ve gerilim arasında gidip gelen duygularla yüzleşmesini, çatışmayı sadece duymak değil, hissetmek üzerinden yeniden düşünmesini istiyoruz. Müziği bir yüzey değil, bir çatlak olarak kullanıyoruz; içinden geçen bir şeyin duyulabilmesi için.

BirGün

BirGün

Benzer Haberler

Tüm Haberler
Animated ArrowAnimated ArrowAnimated Arrow